Osmanlı’da Kuyumculuk

Osmanlı’da kuyumculuk gerek saray halkının ihtiyaçlarına çözüm üretmek gerekse de padişahların üstlendiği bir meslek olarak oldukça değerlidir. Osmanlı saraylarında birbirinden değerli eşyaların tasarlanmasına olanak sağlayan kuyumcuların çok özel bir yeri vardı. Bu yazımızda sizlere bugünün kuyumculuk anlayışına zemin hazırlayan Osmanlı’da kuyumculuk tarihini bütün detayları ile açıklayacağız! O halde zaman kaybetmeden Osmanlı Devleti’nde kuyumcular ile ilgili detaylara daha yakından bir göz atalım!

Osmanlı’da El Sanatları ve Kuyumculuk

Osmanlı Devleti’nde el sanatları ile uğraşan kimselere Ehl-i Hiref adı verilirdi. Genellikle devşirme kimselerin gerçekleştirdiği bu sanatın oldukça değerli olduğu kabul edilirken kusursuz çalışmaların orta konması hedeflenirdi. El sanatında çalışmaya başlayan kişiler kuyumcu olsa dahi çok fazla para almazdı. Ancak ustalığa doğru ilerledikçe aldıkları gündelik seviyesinin arttığı biliniyordu. 

El sanatları erbabı arasında kabul edilen kuyumcular Topkapı Sarayı’nın en önemli kısımlarından bir tanesi olan Birun kısmında hizmetlerini sunan kuyumcuların başında her kısımda olduğu gibi bir amir vardı. Kuyumcu Başı olarak da adlandırılan bu kimseler kalfalar ve ustalardan sorunluydu. 

Devşirme adı verilen kimselerin kuyumculuk alanında oldukça başarılı olmalarından ötürü Osmanlı’da kuyumcuların genellikle devşirme oldukları görülüyordu. Sarayda bu devşirmelerin başında duran Kuyumcu Başı ise devşirme değildi. Kuyumcu Başı, saray dışında yetişmiş ve kuyum işinde kendini ispat etmiş yaşlı ve deneyimli kimseler arasında seçilirdi. Bu kimseler sarayda işlenen bütün altın ve mücevherleri kontrol ederken yabancı hükümdarlara hediye gidecek eserler Kuyumcu Başı kontrolünden geçmeden saraydan çıkmazdı.

Osmanlı’da Kuyumcuların Çalışmaları

Osmanlı’da kuyumcuların sadece bir kısım altında toplanmadığını ifade etmek gerekir. Her sanatkarın ilgilendiği alan başkaydı. Bu nedenle farklı alanlarda çalışanların farklı isimlerle anıldıkları görülüyor. Zergeran kavramı Osmanlı saraylarında altın işçiliği ile ilgilenen kimseler için tercih edilmiş bir kavramdır. Farsçada altın anlamına gelen ‘Zer’ kavramından türemiş bu ismin altın ile uğraşan kimse manasında olduğunu ifade etmek gerekir.

Altının yanı sıra Osmanlı’da yeşim ve diğer değerli madenler konusunda kakmacılık yapan kimselere Zernişani adı veriliyordu. Yine altın işlemeciliğinin bir türü olması nedeni ile oldukça önemsenen bu meslek sadece kakmacılık işi ile ilgilenen kimseler tarafından gerçekleştiriliyordu. Yontma ve işleme konusunda mahir olan kimseler ise Hakkakan olarak anılıyordur. Taşa foya yapma işlemlerini gerçekleştiren ustalar ise Foyager adı ile anılıyordu.

Osmanlı kültüründe her sanat ve sanatçının oldukça değerli olduğu kabul ediliyor. Bu anlamda altın işlemesi ile ilgilenen kimselerin dahi kendi alanlarında uzmanlaşmalarına büyük önem atfediliyordu. Nitekim Osmanlı’da saray kayıtlarına bakıldığında 1520li yıllarda 80 adet altın ustasının görev aldığını ve mücevher işlediği görülüyor. Bu da sanatçıların Osmanlı kültüründeki yerini ifade etmek adına oldukça değerli bir veridir. 

Osmanlı’da Altın İşleme Anlayışı

Osmanlı’da kuyumculuk işi ile uğraşanlar hem sarayda hem de saray dışında oldukça önemliydi. Peki, işleme yapan ustalara sanatlarını nasıl ortaya koyuyordu. Tasarımlarda ne tür çizgilerin yakalanmasına özen gösteriliyordu?

Osmanlı’da altın zenginlerin sahip olabildiği bir şeyken bugünkü anlamı ile bir yatırım aracı olarak çok değerlendirilmiyordu. Paranın zaten bir dönem altından kesilmesi parası olanın zaten altın sahibi olduğunu kanıtlıyordu. Bunun yanı sıra ziynet eşyası olarak kullanılan altında hem doğu hem de batı kültürünün etkilerinden söz etmek gerekiyor. Doğu kültürünün ihtişamlı yanını alarak altın ile farklı bir noktada işleyen altın ustaları batı kültürünün zarif seçeneklerini de kullanmayı ihmal etmiyorlardı. Öyle ki Osmanlı padişahlarından ve kuyumculuk sanatının ustalarından biri olan Kanuni Sultan Süleyman’ın da İtalyan esintileri ile mücevher ve takı tasarladığı biliniyor.

Osmanlı’nın dünyanın hemen her noktasında etkisini hissettirmesi ve dolaylı yoldan da bu etkiyi hissetmesi altın işlemeciliğini derinden etkilemiştir. Bu anlamda altın sanatındaki dönüşümün basit bir tasarım farklılığı olmadığını ifade etmek gerekir.

Osmanlı’dan Günümüze Kalan Kuyumculuk

Türkiye Cumhuriyeti’nin Osmanlı’dan kalan miras ile daha zengin bir kültüre sahip olduğu söylenebilirken altın işlemeciliği konusunda oldukça güçlü bir alt yapının varlığından söz etmek gerekiyor. Usta – çırak ilişkisi içerisinde gelişen bu sanatın bugün dahi kendini hissettirdiğini söylemek gerekiyor. Siz de bu sanatın etkilerini keşfetmek adına Dal Kuyumculuk ürünlerine bir göz atabilirsiniz!